Bir süre önce Gümüşsuyun’da yeni açılan Park Bosphorus İstanbul Hotel’de Alzheimer Derneği yarına düzenlenen Yıldırım Mayruk ve Barbaros Şansal imzası taşıyan bir defileye gittim. Hem defileyi izleyip hem fotograf çekebileceğim bu davete katılmak için kardeşle defilenin yolunu tuttuk. (Gördüğünüz gibi seçtiğim ilk görselde mesleki seçicilikte kaynaklanan gelinlik fotografı oldu)
Yıldırım Mayruk’un ilerleyen yaşına ragmen tüm tasarımlarıyla tek tek ilgilendiğinin, el işçiliğinin muazzam güzelliğinin, doğru kumaşlarla birleşince kıyafetin bir kadını nasıl asil ve zarif yapabileceğini gördüm ve kendisine hayran oldum. Tabii defilenin içeriginden sorumlu olan ve birazdan ekleyeceğim metnin yaratıcısı Barbaros Şansal’ı da anmadan olmaz 🙂 Defilenin sonunda yapılan Gezi göndermeleri ile değişik ve unutulmaz bir finale imza atıldığını belirtmeden geçemeyeceğim. Ayrıca bu tür defilelerde tasarımcıları yıllardır çalıştığı ve vazgeçemediği isimler mutlaka oluyor. O gün de Çağla Şıkel, Deniz Pulaş, Sema Şimşek, Yüksel Ak gibi yıllardır podyumda olan isimler vardı.
2023’E HİKAYELER -XXII
“MODE-ON”
Stil modanın devriminden güç alan gözükara makas darbeleri, bu kez tamamen doğal dokularla yaratıcılığın özgürlük tutkusunun işgalini uyguluyordu.Pantalonların tutsaklığa başkaldırışına ise, özgür disiplinin, bazen dar bazen de evaze etekleri uyum içinde eşilik ediyordu.Kimi zaman sokakta kimi zaman sarayda yeşeren hükümran duygular bu kez Atatürk’ün kadınını geleceğin ışıltısıyla taçlandırıp bir kez daha dengenin çağdaşlık iktidarına taşıyordu.Belirgin ve atılgan omuzlar, ince beller üzerine sıkıca yerleşip uygun adımlara olanak tanıyan kesimler ile engel barikatlarını aşıp güven dolu geleceğe koşuyordu.Tutsak düşürülmeye çalışılan Merinosun yünlü dokumaları, dutlardan gelen en nadide ipek ile astarlanmış Pera’nın, kemik düğmelerini anahtar yaparak doğanın sunduğu tüm ihtişamı harmanlayıp sessiz çığlığı ile aniden karanlığın zalim kapısını sonsuza dek aralıyordu…Renk, doğanın asırlık çınarlarında gövdeleşen kahveler ve bejler, Anadolu’nun tütün yapraklarını pastırma yazına asmış kül grilerinin içinden fışkıran alev kırmızısı aşkın isyanının ateşini bir kez daha körüklüyordu.Kömür karasının beyaza hasreti sona eriyor, ekrunun dinginliği, tuzkayası tonlarından sis perdelerini dağıtarak gerçekleri çırılçıplak sorguluyordu.Ata’nın altın sarısı saçlarına hemen bayrak kırmızısı el vermiş, zerdali pembesinden sümbül fuşyelerine en güzel çiçeklerin rengini gamın kıvrımlarına sererek bedendeki ikinci cildi yeniden adlandırıyordu.Morların, mavilerin ve lacivertlerin gün batımındaki düşünsel resmi ise gelecek baharın ve yazın, yeniden filizlenecek dallarındaki tüm yeşillerine eşi görülmemiş bir bereket ile başlangıcın zamansızlığını seslendirtmekteydi.
İşte bu yüzden Atatürk’e yücelen merdivenlerde Türk kadınları dünyayı aydınlatmaya devam ederek “her yer aşk, her yer moda” ekseninde hicivin zirvesinde gülümseyerek dans etmekteydi.