Gezelim Görelim |

Akeretler’den geçerken yanınızda makinanız varsa tripotsuz bile olsanız gecenin karanlığında ışığın dansına tanıklık eder deklanşöre basmaktan geri kalmazsınız :))

Geçenlerde “Harika Bir Ülke Hırvatistan” başlıklı postumdan sonra Dalmaçya kıyılarında yaptığımız renkli tatili anlatmamak olmazdı. Baştan belirteyim; yine bol fotograflı postumda ki fotografları eski minik makinamla çektiğim için diğerlerinden biraz farklıdır, haberiniz ola :))
Tatilimiz Saraybosna’ya yaptığımız uçak yolculuğu ile başladı. Kiraladığımız araçla şehir merkezinde kalacağımız otele gittik amacımız 1 gece konaklayıp şehri görmek ve ertesi gün biraz dinlenmiş olarak Mostar’a doğru yola çıkmaktı. Şehir 1463’te Osmanlıların bölgeyi ele geçirmesi sebebiyle kültürümüzden bir çok iz taşımaktadır. Mesela Baş Çarşı bir çok Anadolu şehrindeki örnekleri gibi, içinde camiisi, hediyelik eşyalar satan dükkanları, avlulu dinlenme yerleri ile aynıdır. Yeme-içme kısmanda da benzerlikler devam etmekte; Kebapiçi hem isim hem lezzet olarak bize pek uzak değil :)) Ama ne yazık ki Bosna Savaşı ile dünya modern savaş tarihindeki en uzun kuşatmayı yaşayan şehir kurşun delikleri ile dolu binaları ve dolaşırken bir anda karşınıza çıkan mezarlıklarla hüzünlü bir görüntüye sahip…
Ertesi gün yeşilin her tonunun eşlik ettiği keyifli yolculukla Mostar’a geçtik. Yine iç savaşın etkilerinden kurtulmaya çalışan bu şehirde Sırplar tarafından yıkılan ve daha sonra Unesco desteğiyle yeniden yapılan Mostar Köprü’sü sizi karşılıyor.
Daha önce geleneğe göre nişanlılarına cesaretlerini ispatlamak isteyen erkeklerin atladığı köprüden şimdi para karşılığı gösteri atlayışı yapan gençler dikkatinizi çekecektir.
Bir feribotla avrupanın en iyi adalarından biri olan Hvar Adasına doğru yola çıkıyoruz. Yolda aşağıda gördüğünüz, kiralayıp tatilinizi de geçirme olanağınız olan deniz fenerleri manzaraya renk katıyor.
Rotayı planlarken yaptığımız bir hata nedeniyle adanın öbür ucunda indiğimizden araba ile yaptığımız bol virajlı yolculuk sonrası ben yine dağılıyorum ta ki adanın merkezi ve kiraladığımız evi görene kadar :)) Taş evlerin çevirdiği, kilise, restaurant-bar ve bir çok güzel cafenin olduğu meydanda ki birbirinden lüks yatlar gün batımında görüntüyü inanılmaz hale getiriyor. Harika denizi, uygun fiyatlı bol deniz ürünlü mutfağı ile bu adayı mutlaka görmelisiniz.
Son durak Hırvatistan’ın incisi Dubrovnik’ti. Şehir yine yakın tarihteki savaş sırasında büyük zarar görsede turizmin etkisi ile yaralarını çabuk sarmış. Tarihi surlarla çevrili old city’e girmeden önce yine güzel manzaranın keyfini çıkarmayı ihmal etmiyoruz. Şehrin merkezinde geleneksel mimariye sadık kalındığından kendinizi bir masalda veya film setinde hissetmeniz mümkün. Taş evler, daracık merdivenlerle çıkılan sokaklar beni resmen büyülemişti. Konaklama tercihimiz bu tarihi havadan dolayı surların içindeki bir taş evden yana oldu.
Her yıl temmuz ayı boyunca süren Dubrovnik Yaz Festivali’ne denk gelen tatilimizde renkli gösteriler ve müzik şölenlerinin de tadını çıkartmaktan geri kalmadık. Eski kalesinden gün batımını seyretmek, kale içindeki Placa-Stradun’da alışveriş yapıp capucinno içmek, gece olunca meşalelerle aydınlanan sokaklardan yükselen aryaları dinlemek son derece etkileyici. Adriyatik kıyısında olduğundan benim gibi deniz ürünleri severlerin kesin gözleri dönecektir ayrıca söyleyeyim.
Dubrovnik’in karşısında ormanla kaplı küçücük Lokrum Adasına günübirlik tekne turlarıyla gitmek mümkün. Koruma altındaki adada çamların arasından denize girerken yanınızdan tavus kuşlarının geçtiğini görürseniz şaşırmayın :))
Lokrum Adasının tepesindeki minik kaleye çıktığımızda eşsiz manzaraya bir de Türk’lerin yaptığı dünyanın en büyük yelkenlisi Malta Şahini eklendi.
Dönüşte tekneyle yanından geçtiğimiz için Malta Şahin’nin ne kadar büyük ve etkiliyeci olduğuna yakından şahit olduk :))
Türklere vize uygulaması olmayan Hırvatistan’da ki bu güzel tatilin son karesi festival gecelerinden birine ait.

Erzurum şehir merkezinde ilk olarak bakırcıları dolaştık. Küçük bir sokağın içinde 3-5 dükkan vardı görebildiğimiz…
Sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad’ın kızı Hundi Hatun tarafından yaptırılan Çifte Minareli Medrese’ye uğradık. Açık avlulu medreselerin Anadolu’da ki en büyük örneği olan yapıda cephede, taçkapı formundan çok çeşme nişleri ile yarım yuvarlak iki payanda var. Taçkapının iki yanında yükselen silindirik minareler tuğla ve mozaik çiniler ile süslenmiş. Duvarlardaki bitki süslemeleri ve panoların içindeki ejder, hayatağacı, kartal motifleri gerçekten güzel.
Son durak bayanların olduğu kadar baylarında ilgisini çeken Taş Han oldu. Erzuruma özgü oltu taşının yanında diğer yarı değerli taşlarla bezenmiş takıları görünce gözümüz dönsede ben kendime hakim olmayı başararak sadece çok beğendiğim oltu zümrütü bir yüzüğü aldım.
Oltu zümrütü yörede bir süre önce bulunmuş, dünyada da belli başlı opal yatakları (yeşil opak) arasına girmiş. Sağdaki yeşil kolye uçları bu taştan yapılmıştır.
Eski köstekli saatler ve tespihler beyler için :))
Bu arada birbirinden şık gümüş likör setlerine de bayıldım
Erzurum dosyasını kapatarak herkese iyi haftasonları diliyorum :))

Haftasonu yaptığımız kaçamakta rota Palandöken’di. Otelde biraz dinlenip soluğu pistlerde aldık. Kartalkaya ve Uludağ’dan sonra 2011 üniversiteler arası kış olimpiyatları için hazırlıkların sürdüğü söylenen pistler bize sakin geldi. Snowboardçuların tek tük olduğu Palandöken’de malzeme bulmamızda sorun olunca biz olaya biraz negatif başlamış olduk ama neyse.
Bu arada fotografların üzerine tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz.
Şehirde havaalanı-dağ otelleri ve şehir merkezi arası ulaşım 15-20 dk sürdüğü için pazar akşamı meşhur Erzurum evlerine yemeğe gittik. Tek katlı eski evler içerden birleştirilmiş ve oda oda yemek yenilebilir otantik bir yere dönüştürülmüş. İçerisi insanın ilgisini çekecek bir sürü eski obje ile dolu olduğundan az ışık bile beni durduramadı, bir sürü fotograf çektim. İşte mekandan objektifime takılanlar…
Son gün tekrar indiğimiz şehir merkezinden kareler ise yarın geliyor :))

Hani demiştik ya cuma günü bahar çoskusu var hepimizde diye… İşte sevgilimin getirdiği güzellikler de evimize baharı getirdi. Sıkı sıkı tembihlendim iyi bakayım ona, çiçeklerini hemen dökmeyeyim diye :)) Nasıldır sıklamenin bakımı, gönlünü hoş tutmak için neler yapmalıyım? Var mı bilen :))
Pazar günü dostlarımız geldi futbol dolu bir güne renk katmak için. Öncesinde kahve molası bizdeydi. Bu arada kahvenizi nasıl alırdınız :))
Biz bayanlar 3 saat fotograf çekiminden sonra Çarşı’da beylerle buluştuk. Yedik, içtik, eğlendik sonra da doğru maça…
Günün sonu çok istediğimiz gibi bitmese de özlenilen güneşli, renkli bir gün ve dostlar iyi geldi. Ben haftaya keyifli başlıyorum, umarım sizin içinde öyledir :))